
taksim travesti Ender de kendini bulduğu yerin tam ortasında, Taksim’in ışıklı sokaklarında yürüyordu. Başı dik, adımları güçlü, yüreği cesur. Çünkü Ender, travesti olmanın bir utanç olmadığını, aksine bir onur olduğunu biliyordu.
Ama bu noktaya gelmesi kolay olmamıştı.
Gerçekle İlk Tanışma
Taksim Vip Travesti Ender, çocukluğundan beri farklıydı. Küçük bir kasabada büyümüştü ve o kasaba, farklı olanı hemen dışlayan yerlerden biriydi.
Oyun oynarken bebeklerle ilgilenirdi. Annesi kırmızı ruj sürdüğünde büyülenerek izlerdi. Ama ona hep “Sen erkeksin, böyle şeyler yapamazsın,” denirdi.
Babasının sert bakışları, annesinin sessiz endişesi, öğretmenlerinin onu “erkek gibi olmaya” zorlaması…
Ama Ender, hiçbir zaman içinde taşıdığı ışığı söndüremedi.
Liseye geldiğinde, bu ışık daha da güçlendi. Arkadaşları futboldan bahsederken o, dans etmek istiyordu. Diğerleri kızları konuşurken o, kendini bambaşka bir dünyaya ait hissediyordu.
Ama ait olduğu dünya, onun etrafındakilere korkutucu geliyordu.
Bir gün okulda, oturduğu sıranın üzerine büyük harflerle bir şey yazılmıştı:
“IBNE ENDERRRRR”
O an dünya başına yıkılmıştı. Ellerini titreyerek yazıyı silmeye çalıştı ama mürekkep derinlemesine işlemişti. O yazı, onun hayatına kazınan ilk yara oldu.
Ve işte o gün, kendine bir söz verdi.
“Bir gün ben olmaktan korkmayacağım.”
Ama bunun için önce özgürlüğünü kazanması gerekiyordu.
Ve İstanbul, ona bu özgürlüğü sundu.
Taksim’de Bir Kelebek Olmak
Ender, üniversite için İstanbul’a geldiğinde ilk kez gerçekten nefes aldığını hissetti.
Taksim Elit Travesti Beyoğlu’nun dar sokaklarında, bir barda çalışan travestileri gördü. Rengârenk saçları, cesur kahkahaları, başları dik yürüyüşleri…
Onları izledi. Onlara hayran kaldı.
Ve bir gün, içlerinden biriyle konuştu.
“Biliyor musun, senin içindeki ışığı görebiliyorum,” dedi o travesti kadın. “Ama onu hâlâ saklıyorsun.”
Ender irkildi. Gerçekten de öyleydi. İstanbul’da olmasına rağmen hâlâ cesaretsizdi. Hâlâ peruk takmaya korkuyordu, hâlâ kırmızı ruj sürerken kapıyı kilitliyordu.
Ama o gece bir karar verdi.
Artık saklanmayacaktı.
Aynadaki Gerçek
Ender, o gece eline bir makyaj fırçası aldı.
İlk kez fondöteni yüzüne sürdü. Kaşlarını belirginleştirdi. Gözlerine far çekti. Ve kırmızı rujunu dikkatlice sürdü.
Sonra aynaya baktı.
Ve ilk kez kendini gördü.
Bu, gerçek Ender’di.
Ve o an ağlamaya başladı.
Ama bu gözyaşları üzüntüden değil, özgürlükten dökülüyordu.
Çünkü ilk kez, gerçekten kendini sevdi.
Taksim’de Bir Yıldız Gibi Parlamak
O geceden sonra her şey değişti.
Ender, artık sokaklarda başı dik yürüyordu.
Peruğunu takıyor, makyajını yapıyor ve en sevdiği kırmızı elbisesiyle İstiklal Caddesi’nde özgürce dolaşıyordu.
İnsanlar ona bakıyordu. Kimi hayranlıkla, kimi nefretle. Ama Ender artık bunu umursamıyordu.
Çünkü o artık kim olduğunu biliyordu.
O, bir travestiydi. Ve bundan gurur duyuyordu.
Bir gün, Taksim’de bir kafede otururken, yanına bir genç geldi.
“Affedersiniz,” dedi çekinerek. “Ben de sizin gibi hissediyorum ama çok korkuyorum.”
Ender gülümsedi.